Kuantum Yaşam Felsefesi yazım belki de bugüne kadar yazdığım yazılar arasında en kapsamlı ve en değerli yazılarımın başında olacaktır. “Kuantum Yaşam Felsefesinin bazı bilim insanları için şu bağlamda eleştirilen bir tarafı vardır; Kuantumun yaşam ile ve felsefe ile ne ilgisi var? Felsefenin de başlı başına bilim sayılmayan bir etkinlik olarak görüldüğünü varsaydığımızda elbette bu eleştirilere şaşkınlık duymamak gerekir. Bilim olarak görülmeyen Felsefe zaten yüzyıllar önce bilimin ortaya çıkma sebebinin ta kendisidir. 

Kuantumun bu yaşamda doğruyu ve hakikati görebilmemiz için bize verdiği şifreleri ve bağladığımız felsefi sonuçları yazımın sonunda çok iyi anlayacaksınız. Bu yazımı almış olduğum 2 önemli eğitimde tuttuğum notlardan ve öğrendiğim bilgilerden derledim ve en açıklayıcı şekilde yorumlamaya çalıştım. Bu iki eğitim Doktorasını Kuantum Mekaniği İlkelerinin Felsefi İçerimleri üzerine yapan Doç. Dr. Şevki Işıklı ve  Nükleer Enerji Mühendisi olan yazar Erhan Altunay’ın iki ayrı eğitimindendir. Bu iki bilim insanının bilimsel ve felsefi değerlendirmeleriyle, Felsefe öğrencisi kimliğimi de katarak aldığım notlar, öğrendiğim bilgiler ışığında bu yazımı yazıyorum.

İki değerli isimden aldığım “Kuantum Yaşam Felsefesi” eğitiminden notları içeren bu yazımı öğrendiğim önemli ve değerli bilgileri kendi yorumlarımı katarak en anlaşılır şekilde sizinle paylaşmak istedim. Eğitimlerin ancak çeyreği kadarını paylaşabiliyorum ve bu iki eğitimi de sizlere tavsiye ederek yazıma başlıyorum.

Evreni Algılama Kapasitemiz?

Sokrates’in o meşhur sözü ile giriş yapmak istiyorum. “Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir.” Bu söz, evreni ve algılama kapasitemizi açıklamaya çalışırken kullanılacak en manidar ve uygun söz olacaktır. 

Kuantum Evrenin derin ufuklarına dalmadan önce “İnsan nedir?” Sorusuna cevap vermeye çalışalım. “İnsan nedir?” sorusuna kuantum bağlamında bir yanıt verecek olursak; bu çok bilmiş! varlığa yani bizlere “Yöndeşik bir cihaz” adını verebiliriz. Bir yöndeşik cihaz olarak, bedenimizdeki duyu organları bizim sensörlerimizdir. Bu duyu organlarımız yani sensörlerimiz elbette belirli bir kapasiteye sahiptir. Bir çiçeği koklarız ve ancak belli bir seviyeye kadar kokusunu alabiliriz. Bu “Duyum Eşiği”dir. Bu sensörlerin kapasitesine göre yani duyum eşiğimize göre duyum yaşarız. Isı, ses, koku, tat gibi duyuları sahip olduğumuz duyum eşiği ölçüsünde duyumsayabiliriz. 

Peki ruhsal ve maddesel olarak var olan her şeyi kendi kapasitelerince algılayabiliyor muyuz? Yani Duyum eşiğimiz buna yetiyor mu? Elbette Hayır. “Norm Evren” de var olanlar, bizim duyumsadıklarımızın çok daha ötesindedir.

Bahsettiğimiz bu durumu “İnsani Ölçek” olarak özetleyebiliriz. “Klasik Fizik” yani “Newton Fiziği” ile edindiğimiz tüm bilgiler insani ölçeğe göredir. “Klasik Fizik” neden – sonuç ilişkisine dayanır. Her şey neden sonuç ilişkisi ile açıklanır. Yani her bilgiye, her sonuca nedensellik zinciri ile varılır. Fakat evren; uyum eşiğimizle, kapasitemizle algıladıklarımızdan ibaret değildir. Bunlar sadece bizim duyumsayabildiklerimizdir. Gerçek seviye çok daha fazlasıdır.

Yani aslında evreni kendi algılayabildiğimiz kadarıyla görüyoruz. Duyum eşiklerimizle doğada hissettiğimiz, gördüğümüz kadarının var olduğuna inanıyoruz. Yani hepimizin hayatını görebildiğimiz evren yönetiyor diyebiliriz. Ne kadar görüyor ne kadar duyuyorsak o kadarını biliyoruz. 

Mucize Diye Bir Şey Var mı?

İşte şimdi; “İnsan nedir? Algılayabildiklerimiz ne kadardır?” sorularını “Hayatta ne olanaklıdır? “Ne imkansızdır?” sorularına bağlayabiliriz. Bu sorulara algılayabildiğimiz seviyelerle cevap verebiliyoruz. Bunun olması imkansız dememizin, mucize diye bir şey yoktur, ben yapamam, başaramam gibi düşüncelerimizin altında da bu yatar. Yani aslında tüm yaşamımız kapasitemizin sınırlamaları üzerine kuruludur. 

Yukarıda bahsettiğimiz nedensellik ve neden – sonuç ilişkisi üzerine kurulan Klasik Fizikten örnek verelim. Bir olayda olması gereken alışılmışın dışında bir sonuç meydana geldiğinde buna mucize deriz. Mucize dediğimiz anda nedensellik zincirini yani sebep sonuç ilişkisini kırmış oluruz. Bu da artık bilimsel bir açıklamadan ziyade metafiziksel bir olgu veya teolojik bir durumun varlığını oluşturur. Yani gerçekleşen şeyin açıklamasını yapamayız. Mucize oldu deriz. Klasik fiziğe göre her şeyin mantıklı açıklaması olmalıydı değil mi? Neyse ki kuantuma göre yok.

Kuantumun önemi ve felsefe ile ilişkisi de işte burada başlıyor. Kuantum, bize bildiğimiz fiziksel evrenin dışına çıkmayı öğreten bir şeydir. Kuantum, bize aslında hayatımızda yapamadığımız, olanaksız olarak gördüğümüz bir şeyi yapmamızın imkansız olmadığını öğretir. Yani mucize vardır ve imkansız yoktur.

Kuantum dünyası, doğamızın ve dünyamızın kurallarının olmadığı bir alemdir. Bunu kendi hayatımıza, hayat felsefemize ne kadar uyarlarsak o kadar kuantum felsefesini kavrayabiliriz.

Kozmik Ömür ve Kozmik Yaşam Süreleri

Şimdi kuantumdaki ölçüp biçememe durumunu biraz daha açalım. Makro evrende zaman milyar yıllarla ifade edilir. Evrenin duyu organlarını aşan Galaktik Astronomik mesafeleri vardır. Makro evren bizim evrenimize etki etmektedir. Klasik fiziğe yani göreliliğe göre etkilenme vardır. Astrolojide gezegenlerin bizleri etkiledikleri de açıktır. Astrolojiye vurgu yapmadan duramam, olmaz:) Kozmik yaşam süreleri şu şekildedir;

  • Evren          13,7 Milyar Yıl
  • Güneş          10 Milyar Yıl
  • Dünya          3,7 Milyar Yıl

Bu kozmik yaşam süreleri “Genel Görelilik Teorisi” tarafından açıklanır. Uzaklık ölçülerinde kavramlar Pasrek, Kiloparsek, Megaparsek diye sıralanır. Tüm bu uzaklık birimlerini “Klasik Fizik” açıklayabilir. Kapasitesi buna yeter. Ama sıradaki birim olan “Işık Yılı” dediğimizde artık “Klasik Mekaniğin” yasaları geçersizdir. Yani artık bu seviyede bizim algılayıp tespit edebildiğimiz kavramların ötesi söz konusudur. Bu seviyede ölçüm yapamayız. Ama biz ölçemiyoruz diye olanı inkar da edemeyiz.

Yine burada Astrolojiye vurgu yapacağım. Kanıtlanamayan şeyler bilim olarak kabul edilmiyor ya, Astrolojik kavramlara da kapasitemiz yetmediği için birçok şeyi kanıtlayamıyoruz, ölçmeye gücümüz aklımız yetmiyor. Astroloji gibi kanıt gösteremediğimiz birçok kavrama safsata, hurafe, yalan demek de buradan geliyor. Neyse ki biz kanıtlayamıyoruz diye bir şeyin var olduğu gerçeği değişmiyor.

“Kuantum evreni anlayabilmek için ve kanıt bulabilmek için insanlığın ölçüm kapasitesi yeterli değildir.”

Örnekle devam edelim; Andromeda Galaksisi 3,7 milyon ışık yılı uzaklıktadır. İşte bu gibi ölçülerde klasik fizik yasaları işe yaramamaktadır. Yani fizik yasaları evrenin her yerinde geçerli değildir.

Eisthein son derece havalı bir açıklamada bulunuyor; “Kuantum Mekaniğinin her yeni başarısı, daha fazla aptallıktan başka bir şey değildir.” Diyor. Bunu dile getirerek de fizik yasaları ile sınırlı bilgimizin, varoluşumuzu açıklamada yetersiz olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu sözü Sokrates’in sözü ile bağlayıp yazıya son verebilirdim elbette ama daha anlatılacak çok şey varJ

Şimdi buraya kadar okuyup anladıklarımıza bakılırsa size birkaç şey söylemek ve bir soru sormak istiyorum: Hayatımızda mantıklı olmak elbette önemli ve değerlidir. Mantıklı düşün, mantıklı karar ver nasihatlerini de her zaman duyarız ve hak veririz.

E kuantuma göre mucize var dedik, her şeyi kıt aklımızla açıklayamayız dedik.  Peki o zaman bu bilgilerle yani kuantum yaşam felsefesi ile düşünürsek “her şeyi mantık çerçevesinde değerlendirmek, sebep-sonuç ve nedensellik ilişkisine bağlamak, hayatımızı buna göre yönlendirmek ne kadar mantıklıdır? 

Kuantum Dünyası Mantığa Aykırıdır

Mantık delisi Merküryenleri bir yandan kızdırırkenJ, diğer yandan yazıma Kuantum Sıçramasından bahsederek devam etmek istiyorum. Okurken sıkılmayacaksınız merak etmeyin. Bilimsel yönü anlatıyor sonra da felsefeye bağlıyor oluşum yazıyı keyifli hale getirecek. Bu arada şu meşhur Cern deneylerinden de bahsetmiş olacağız. Neyi araştırıyor, neyi bu kadar merak ediyorlar bakacağız. Oysaki kuantum her şeyi bu kadar kurcalamayın, akışı bozmayın uyarısı yapıyor. Yazının sonlarına doğru bunun sebebini de anlamış olacaksınız.

Kuantum sıçraması diyorduk. Eğitimden anladığımı size anlatayım. Umarım çok yanlış anlamamışımdır. Siz de bir araştırın doğru mu anlamışım. Atomdaki elektronu biliyorsunuz. Meraklı bilim adamları bir deney yapıyor. Durup dururken diyorlar ki biz bir elektrona bir enerji verelim. Bakalım ne olacak. Atom altı düzeyde veriyorlar enerjiyi elektrona. Ama elektron onu alamıyor, kıpırdamıyor bile. Tabi bu nasıl olur şaşırıyorlar, neden veremiyoruz biz bu elektronu diye. Durduk yerde bir elektrona enerji vermek de nerden akıllarına geliyor onu da anlamış değilim ama konumuz bu değilJ Sonra elektron küt diye bir atlama yapıyor. İkinci sorun! Yani o arada bir sıçrama söz konusu oluyor. Aradaki yolda bulunmadan bir yerden bir yere atlıyor. O arayı yaşamıyor. O ara hiç olmuyor. Neden? Bu Nasıl oluyor?

İşte bu durum bildiğimiz bütün fizik kurallarına aykırıdır. Atom altı düzeyde bir elektron yörüngede istenilen enerjiyi alamıyor. Gerçek şudur; Çünkü hangi enerjiyi alacağı önceden belirlenmiştir. Her elemente göre elektronun alacağı enerji seviyeleri bellidir. Atom altı düzeyde parçacıkların alacağı enerji bellidir. Onun dışında hiçbir enerji alamazlar. Bu şu demektir; EVRENİN BÜTÜN HER ŞEYİ ÖNCEDEN BELİRLENMİŞTİR. Evrende tek bir elektronun ne kadar enerji alacağı önceden bellidir. O halde: Evren önceden biri tarafından tasarlanmıştır.

Kuantumun Temeli de bundan ibarettir diyebiliriz o halde. Evrende her şey önceden belirlenmiş bir dizayna sahiptir. Tesadüf diye bir şey yoktur. Bunu yaşam felsefesi bağlamında düşünürsek de yaşadığımız hiçbir şey tesadüf değildir, imkansız yoktur, yaşadıklarımızın, karşımıza çıkan her olayın her insanın karşımıza çıkma sebebi vardır.  Acaba gerçekten böyle mi? Yaşadığımız her şey önceden belli mi? Astrolojik açıdan da durumu böyle değerlendirebilir, karma ve kader gibi konularda fikir geliştirebiliriz. İşte bakın Kuantumdan, bilimden hangi konulara geldik. Her şey bir bütün elbette. 

Şimdi bu kuantum sıçramasını anlamışsınızdır. Buradan bir de inanç konusuna bağlanıyoruz. Her çıkarımı dini kaynaklara bağlamak çok yaptığım bir şey değil ama burada taşlar yerine çok oturuyor:

Kamer Suresi 49. Ayet “Muhakkak ki, Biz her şeyi bir kader (muayyen bir ölçü) ile yarattık. Biz her şeyi bir kadere (bir düzene, ölçüye, plana) göre yarattık. Biz, yarattığımız her şeyi bir ölçüye göre yaratırız.” Bu ayet net bir şekilde açıklıyor ki bu konuda artık başka bir şey söylemeye gerek bile kalmıyor.

Cern Deneyleri

Yukarıdaki anlatmaya çalıştıklarımla; Yapılan deneyde elde edilen “Kuantum Sıçraması” sonuçlarıyla; Klasik Fiziğin neden sonuç ilişkisinin nasıl yıkıldığını anlamışsınızdır. Yani bilim adamları bile bir şeyin nedenini sonucunu açıklayamayabiliyor.

Ne dedik toparlayalım; elektrona verilmek istenen enerji verilemiyor, elektron küt diye kafasına göre sıçrıyor, o sıçramada – o arada ne yapıyor ne ediyor bilinmiyor, bir ortadan kaybolma durumu var, biz bu enerjiyi bu elektrona neden veremiyoruz. Sonra bilim adamları şu sonuca ulaşıyorlar ve diyorlar ki; “O halde her şey önceden Tanrı tarafından ortaya konmuştur. Evren öyle sağlam yapılmıştır ki elektron onun iradesi olmadan hareket edemiyor. Yani evren daima daha önceden biri tarafından tasarlanmıştır.”

Duymuşsunuzdur; “Tanrı evrenle zar oynamaz.” diye de meşhur bir laf vardır. Evrende her şey önceden belirlenmiş sınırlar içindedir. Evrenin her noktası önceden belirlenmiş bir dizayna göre hareket eder. Tesadüfe hiçbir zaman yer yoktur. Burada hemen felsefi boyuta geçmek istiyorum yıldız filozofunuz olarak. Bazı şeyler yaşanmalıdır, yaşanacağı önceden belirlenmiştir, kader bir ölçüde vardır, olacak olan yaradan tarafından belirlendiyse olacaktır, önüne geçemeyiz. Sadece kendimizi geliştirip etkilenme düzeyimizi ayarlayabiliriz. Yine Cern’den Kuantumdan nerelere geldik bakın. 

Her şeyi felsefi açıdan değerlendirmenin aslında ne kadar ufuk açıcı bir şey olduğunu da görmenizi istedim bu yazımla.

Cern deneylerine felsefi açıdan bakıyor mu bilinmez ama aslında araştırdıkları şey işte bu kuantum sıçramasından başkası değilmiş. Kuantumun temeli buymuş ve Cern’de de aradıkları tamamen buymuş diyebiliriz.

İlk evrenin oluşma aşamasını araştıran Cern bir simülasyon yapıyor ve bu enerji seviyelerinin, bahsettiğimiz ölçülerin nereden çıktığını bulmaya çalışıyor. Tanrı parçacığı terimini mutlaka duymuşsunuzdur. İşte aradıkları o olsa gerek.

Ama ilk etapta yaptıkları deneylerde başarılı olamadılar. Evrendeki sıcaklık derecesi sınırı olan -273 dereceyi tutturamadılar ve her şey deneyde eriyiverdi. Kim bilir bu da belki önceden yaradan tarafından belirlenmiş ve olması gereken bir olaydı. Ama çalışmalar devam ediyor elbette.

Kuantum – Fizik – Din ilişkisini bu anlattıklarımla görebildiğinizi tahmin ediyorum. Tüm bunlardan çıkardığımız felsefi sonuçları da elbette görebiliyorsunuzdur. Şimdi bunları toparlayıp özetleyip yazıma son vermek istiyorum. Eğitimlerde inanılmaz ayrıntılar bilgiler edindim. Hepsini yazmak şuan mümkün değil. Belki sonraki yazılarımda… Ama araştırmak isterseniz bahsettiğim bilgiler haricinde eğitimlerden kalan bazı başlıklar ve terimler şunlar; Alfa bozulumu, Lorenz Dönüşümü, İkizler Teorisi, Eylemsizlik Yasası, Entropi, Mikro Evren – Makro Evren ve Norm Evreni, Siyah Cisim Işıması, Radyoaktivite, Bohr Atom Teorisi, Thomson Atom Modeli, Fotoelektrik Etki, Heisenberg Kesinsizliği, Schrödnger’in Kedisi Deneyi, Dolanıkılık İlkesi, 5. Solvey Konferansı, Albert Einstein, Galileo Galilei, Alfa Parçacığı gibi… Hepsinde ayrı ayrı bilimsel yön ve felsefi açıklamalar saklı.

Felsefi boyutu özetleyelim demiştim. İşte Kuantum Yaşam Felsefesi kuralları…

Kuantum Yaşam Felsefesi:

  • Bir şeyin gerçekleşmesi için bütün koşulların gerçekleşmesi gerekli değildir. Yani öğrenilmiş çaresizlik diye bir bariyer aslında yoktur. Doğa bu bariyer yok diyor. Her şeyi başarabilirsiniz. Harekete geçmek için beklemeyin.
  • “Gözlemci deneyi bozar” : Hayatta gerçekleşmesini beklediğiniz şeylere müdahil olmayın. Akışa müdahale edersiniz. Gidişatı bozabilirsiniz.
  • “Kelebek etkisi” : Yaptığınız her hareketin bir sonucu olacaktır. Bunu bilerek hareket edin.
  • Bir şeylerin nedenini tümüyle derinlemesine bilmeye gerek yoktur. Önemli olan eylemin nasıl cereyan edeceğini bilmektir. Bir kedi tırmaladığında nedenini düşünmemeliyiz, tırmalayacağını önceden tahmin etmeli, ona göre pozisyon almalı ve ona göre hareket etmeliyiz.
  • Evrenin yasaları vardır ve bunlara uymak zorundayız. Ne kadar bunlarla uyum içinde yaşarsak, nasıl davranacağımızı belirlersek ve bilirsek o kadar mutlu oluruz.
  • Kuantum şunu der; Hayatınızda her zaman için modelleme yapın. Bir insanın tüm iç dünyasını çözemezsiniz. Ama onun hangi koşullarda nasıl davranacağını bilerek bu kişiyi egale edebilirsiniz. Ne durumda ne tepki vereceğini bilerek buna göre hareket edebilirsiniz. 
  • Biz her zaman her şeyin nedenini sonucunu bilmek isteriz. Ancak o zaman rahatlarız.  Ama hayatta öyle bir zorunluluk yoktur. Kuantumda bilinmezlik vardır. İstesek de gerçeği bilemeyiz. Nedene takılı kalmayıp sonuca odaklanmalıyız. Biz öğrenmeye çalıştıkça sadece olacak olanların gidişatını değiştiririz, zaman kaybederiz.
  • Elektron atom içinde nerede diye sorarsak Kuantum bize net cevap veremez. Elektronun konumunu hızını aynı anda ölçemeyiz. Birini ölçerken diğerini bozarız. O yüzden yaptığımız her hareket her müdahale sonucu bozar değiştirir. Yani Kuantum çok kurcalama diyor:)
  • Eğer zamanı mutlak gerçeklik olarak kabul ederseniz hata yaparsınız. Zaman diye bir şey yoktur. Zaman mutlak bir şey değildir der Einstein, her şey gözlemciden, hızdan ve kütleden etkilenir. Mutlaklık sadece Newton fiziğine mahsustur ve Kuantumda yoktur. Bu yüzden hayatınızda bir şeyi mutlak olarak almayın ve kendinizi sınırlamayın. Ben bu yaştan sonra bunu yapamam, para kazanamam, bunu yaparsam böyle olur demeyin. Bunu yaratan sadece bizleriz. Her şeyi yapabilecek güçteyiz. 
  • “Evren bile yamukken hiçbir şey düz gitmek zorunda değildir.”  Kuantum felsefesi bizi sınırlayan şeylerden arındırır.
  • Aynı anda her şey enerjidir. Her insanın, her maddenin bir dalga boyu vardır. Her madde bir enerji formudur. Her enerji bir dalgadır. Yani hepimiz frekanslardan oluşuyoruz. Işığı ve maddeyi aynı anda yaşayan varlıklarız. Asıl olan frekansımızı dengeli ve sağlıklı tutmak ve bunun için gereken neyse onu yapmaktır.
  • Kuantuma göre attığımız her adımdan evrene karşı sorumluyuz. Yaptıklarımızla ve de yapmadıklarımızla. Örneğin balkondan bir taş attınız. Newton fiziğine göre eğer dışarıda kimse yoksa kimseye zarar vermiş olmazsınız. Fakat kuantum bilir ki bu taşı sorumsuzca attığım zaman dünyanın herhangi bir yerinde birinin ölmesine neden olabilirim. Her şey bu kadar birbirine bağlıdır. 
  • Evrende hiçbir şey rastlantıya dayanmaz. Tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey belli bir düzendedir. Evrenin tüm kodları önceden konmuştur. Bir kuvvet önceden bunu değişmeyecek şekilde yapmıştır.
  • Ben yapamam, bu işi yapamam, bu insandan ayrılamam deriz. Değişmekten korkarız ve dönüşemeyiz. Öğrenilmiş çaresizlik içinde kendimizi kısıtlarız. Bu kuantum felsefeye aykırıdır. Hayatta açıklayamayacağımız şeyler olur ve biz buna mucize deriz. Kısıtlamaları kendi kendimize yaratırız.
  • Varlığımız tüm evreni etkiler. Attığımız her adım en ince ayrıntısına kadar tüm evreni ve tüm olanların sonucunu etkiler. 

Kuantumu bilmek, Kuantumu yaşam felsefesine dahil etmek büyük ve üstün bir farkındalıktır. Kuantum yasalarını bilmek ve felsefi sonuçlar çıkarmak sınırlarımızın olmadığını bilmektir. Yapacağımız ve yapmayacağımız her şeyin bir sonucu olacağını bilmektir. Evren sürekli dönüşüm içindedir. Bu dönüşüm içinde duyarlı olarak farkındalıkla bir yaşam sürerek iyi tarafta olmak, doğa kanunlarına uygun davranmak özgür bir yaşam felsefesi ile var olma üstünlüğüne sahip olmak demektir.